Projenin kamuoyuna sunulan vitrini göz kamaştırıcı: stratejik ortaklık, ileri teknoloji, enerji güvenliği… Ancak perdenin arkasına geçildiğinde, milletin sırtına yüklenen ağır bir ekonomik fatura, kurumsal denetimsizlik ve iç içe geçmiş çıkar ağlarıyla örülmüş bir tablo ortaya çıkıyor.
Reaktör Değil, Para Yutucu Makine
Uluslararası normlara göre, dördü bir arada inşa edilen bir nükleer santralin toplam maliyeti 8 ila 10 milyar dolar seviyesinde olmalıydı. Oysa Akkuyu projesinde bugüne kadar akıtılan para 16 milyar doları geçmiş, bazı hesaplamalara göre 22 milyar doları bile aşmıştır. Bu olağanüstü farkın kaynağı; liyakatsizliğin, denetimsizliğin ve adrese teslim ihalelerin bürokratik cangılında kolayca kayboluyor.
İnşaat sürecine dair basit bir örnek, bu hezeyanı tüm çıplaklığıyla gözler önönüne seriyor: Tarım işçiliğinden devşirilmiş, sektöre yabancı emekçilerin demirci, kalıpçı, betoncu kisvesiyle çalıştırıldığı bu şantiyede, 1 metreküp betonun dökümü için harcanan adam saat 200’leri, 300’leri buluyor. Oysa aynı işlem, ehil ellerde 80 ila 100 adam saatle tamamlanabilirdi. Bu verimsizlik sadece emeğin değil, barınmanın, ulaşımın ve beslenmenin de maliyetini katlıyor; kamunun cebinden oluk oluk para akıyor.
Ancak ne hazindir ki, bu ölçüsüz harcama işçilerin refahına değil, başka ceplerin derinliğine hizmet ediyor. Sağlıksız, doyuruculuktan uzak yemeklerle beslenen yüzlerce emekçinin hastanelik olduğu bir yerde, kimin şatafatla beslendiğini sormak artık bir vatandaşlık görevi hâline geliyor.
Akkuyu’da Kimler Kol Geziyor?
Projenin belki de en karanlık boyutu, şantiye sahasındaki insan profilinde saklı. Gazete arşivlerinden tanıdık isimler, tefeciler, vergi kaçakçıları, hatta terör örgütleriyle bağı bulunduğu iddia edilen şahısların burada kol gezdiği ileri sürülüyor. Bu iddiaların odağında ise Rusya merkezli Titan 2 firması bulunuyor. Dünyanın dört bir yanında yolsuzluk, güvenlik zaafları ve çalışan istismarlarıyla anılan bu şirket, Akkuyu’nun da merkezinde. Hangi denetim mekanizması, hangi uluslararası protokol bu tabloyu meşrulaştırabilir?
Şeffaflık Değil, Sis Perdesi
Kamuoyunun karşısına bir “milli enerji atılımı” olarak çıkarılan Akkuyu, gerçekte maliyet şeffaflığından uzak, hesap verilebilirlikten yoksun bir yapıya dönüşmüş durumda. Bütçenin kimler eliyle şişirildiği, hangi kalemlerin gerçek dışı fiyatlarla faturalandırıldığı, hangi şirketlere adrese teslim ihaleler sunulduğu soruları hâlâ cevapsız. Bu, sadece ekonomik değil, aynı zamanda ahlaki bir krizdir.
Putin’e Kadar Uzanacak Bir Hesaplaşma Gerekli
Artık vakit, yalnızca bir bakanlık düzeyinde değil, devletin zirvesinde bu tabloyu masaya yatırma vaktidir. Türkiye, bu projeye dair kayıplarını Sayın Putin’in önüne koymalı, diplomatik düzeyde adil ve gerçek maliyetli bir revize sürecine zorlamalıdır. Aksi takdirde, Akkuyu sadece elektrik üretmeyecek; yıllarca sürecek bir borç sarmalını da beraberinde getirecek.
Son Söz: Unutulmamalıdır ki…
Ulusun alın teriyle ödenen her kuruş, kamunun namusudur. Akkuyu’da yaşananlar yalnızca bir proje değil; Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığı, yönetişim etiği ve kamu vicdanı sınavıdır. Bu karanlık perde aralanmadan, Türkiye’nin nükleer bir geleceğe değil, nükleer bir felakete yürüdüğü gerçeğiyle yüzleşmemiz kaçınılmaz olacaktır.